TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN DENGE POLİTİKASI / NATO VE BRICS

3/18/20256 min read




















TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN DENGE POLİTİKASI / NATO VE BRICS

Türkiye Cumhuriyeti konumu itibariyle kelimenin tam anlamıyla bir ateş hattında bulunmaktadır. Avrupa ve Asya arasında bir köprü görevi görmesinin yanında getirdiği birçok yarar olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yarattığı birçok zorluk da bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, geçmişte kendisine ait olan Ortadoğu topraklarındaki siyasi iktidarsızlıklardan ve istikrarsızlıklardan olumsuz şekilde etkilenmektedir. Son yıllarda Ortadoğu'da yaşanan iç savaşların etkisiyle bölgeden Türkiye Cumhuriyeti'ne milyonlarca insan göç etmek durumunda kalmıştır. Kontrolsüz nüfus artışı sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin demografik yapısı ve ekonomisi büyük zarar görmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti jeopolitik nedenlerden denge politikasını uygulamakta zorluk yaşamakta ve birçok politik çıkmazla karşı karşıya gelmektedir. Bariz örneklerinden biri NATO üyeliğinden kaynaklı gerilimlerdir. Türkiye’nin 2017’de Rusya ile S-400 anlaşmasında bulunması, ABD’li savunma şirketlerinin ekonomik çıkarlarıyla ters düşmesi sebebiyle Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına neden olmuştur. Türkiye bu projeye 1,25 milyar harcama yaptığı halde, S-400 krizi nedeniyle yaptırımlarla karşı karşıya kalmıştır. S-400 alımı nedeniyle ABD CAATSA(Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act) Hasımlarıyla Mücadele Etme Yasası’nı Türkiye’nin önüne getirmiştir. Rusya’nın NATO savunma sistemine ulaşma ihtimalini öne sürerek, hayalet uçak olarak bilinen hedefleri takip edebilme özelliği ile öne çıkan dünyanın en gelişmiş hava savunma sistemi olan S-400’leri Türkiye’nin almasını istememiştir. Yunanistan ise S-300 aldığı halde aynı yaptırıma maruz kalmamıştır. Yunanistan’ın CAATSA kapsamına girmediğini belirtmişlerdir.

1964 Johnson Mektubu, 1974 Haşhaş Ekimi Kararı, İncirlik Üssü meselesi, 2003 1 Mart Tezkeresi, 2003 Çuval Olayı, 2017 Vize Krizi ve Andrew Brunson Gerilimi ve S-400 olayı ABD ve Türkiye arasındaki gerilimlerin uzun soluklu resmini bize göstermektedir. Türkiye NATO üyesi olduğu halde Türkiye sınırında YPG/PKK gibi terör örgütlerine ABD’nin verdiği destek açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti maruz kaldığı bu tavır sebebiyle ABD'ye ambargo uygulayabilir ve NATO'dan çıkabilirdi fakat bu tam bir felaket olurdu o sebeple sessiz kalındı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti NATO'dan çıkabilir mi?

Tabi ki uygun görürse çıkabilir. Peki, çıkmalı mı? Hayır. Türkiye Cumhuriyeti NATO'dan çıktığı takdirde kendini açık hedef haline getirmiş olacaktır. NATO'dan çıkmak yerine NATO’daki varlığını güçlendirmek ve taraflar ikna edilebilirse NATO'ya dahil iken aynı zamanda BRICS üyesi olmak hem uygulanmak istenilen Denge Politikasını hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgedeki gücünü arşa çıkarabilir. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti çeşitli sebeplerle dönem dönem güç kaybına uğrasalar da bölgenin lideri olma konumunu muhafaza etmişlerdir. Tabiri caizse asırlar boyu Ortadoğu’nun, Kafkasya'nın, Kıbrıs'ın, Balkanların ve bütün Türk ve Müslüman devletlerinin koruyucusu olmuşlardır. Bu bölgelerdeki tüm sorunlar Türkiye Cumhuriyeti'ni de ilgilendirir. Son birkaç yüzyıldır bu bölgelerdeki Türk nüfusu azalsa da bu bölgelerde halen birçok Türk ve Müslüman mevcuttur. Bu bölgelerdeki zulme uğrayan Türk ve Müslümanların bölgelerini terk etmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti'ne sığınmalarını savunanların sayısı az değildir. Fakat bu da büyük bir stratejik hata olacaktır. Bu bölgelerle hiçbir coğrafi ve kültürel bir bağı olmadığı halde petrol gibi yeraltı zenginliklerini elde etmek hedefiyle, bölgede söz sahibi olma mücadelesi veren, terör gruplarını fonlayan ve bu sayede bölgeye girme hakkı edinen çeşitli devletler halen mevcuttur.

ABD, sınır komşumuz olan Suriye’den askerlerini çekse dahi siyasi alanda çekilmeyecek ve çeşitli aparatlarla bölgeyi yönetmeye devam edecektir. Aynı hayali barındıran diğer devletlerin en önemli problemlerinden biri bölgedeki Türk ve Müslüman nüfusudur.
Balkanlar’da, Kafkasya’da, Suriye’de, Kıbrıs’ta, kısacası hiçbir bölgede, Müslüman ve Türk nüfusunun bölgeyi terk etmesi stratejik olarak uygun değildir. Karşı karşıya kalınan zorluklarda bölgesel güvenlik adına önce siyasi alanda başarı elde edilmelidir. Demokrasi'nin egemen olduğu topraklarda da siyasi başarı nüfustan geçer. Soykırım gibi savaş suçları yasak olduğu halde bunu uygulayan ve hiçbir yaptırıma maruz kalmayan İSRAİL(Israel) gibi devletler istisna olmak üzere günümüzde savaş suçlarının ağır yaptırımları olduğunu tüm devletler bilmektedir. Artık bölgesel güvenlik nedeniyle savaşlar yalnızca iki devlet arasında gerçekleşmemektedir. Küreselleşmeyle beraber güvenlik kavramı çok boyutlu bir hal almıştır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti de kendi çıkarları doğrultusunda sınır içi ve sınır dışında vaziyet almak durumundadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle, “BRICS’e katılma isteği NATO’dan vazgeçmek anlamına gelmez.” Türkiye kendi ekonomik, güvenlik çıkarları doğrultusunda yeni anlaşma yollarını deneyebilir ve taraf seçme özgürlüğüne sahiptir. Türkiye’nin yeni anlaşma yolları sayesinde, siyasi başarıları bölgede güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti’nin olmasını sağlayacaktır. Bu şekilde kendi üzerine düşen görevi yapmaya devam ederek, bölgedeki Türk ve Müslüman toplumların çıkarları için destek olabilecektir. Avrupa Birliği Türkiye’nin kendi bünyesine katılma talebine yıllarca oyalama yoluyla engel olmuştur. Şimdi ise başka ittifaklarla bir araya gelmesini ve ekonomik, özgür, güçlü bir Türkiye olmasına karşı engeller çıkarmaya devam etmektedir. Türkiye'nin gelişmesine engel olmayı ve kendisine mecbur bırakmayı planlayan Avrupa Birliği ve ABD’ye karşı Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda denge siyaseti yapmaya devam etmesi, her alanda tam bağımsız olana dek zaruri bir strateji olacaktır.

Peki BRICS nedir?

Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası konularda daha çok söz sahibi olmasını isteyen Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin 2006'da, "BRIC" grubunu kurdu. Grup adını, bu ülkelerin İngilizce baş harflerinden alıyor. 2011'de Güney Afrika'nın da katılmasıyla grubun adı "BRICS" oldu.

Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de 1 Ocak'ta BRICS'e katıldı. Grubun genişletilmiş hali için herhangi bir isim açıklanmadı ama grubun adının "BRICS +" olacağı düşünülüyor. BRICS ülkeleri yıllık zirve toplantılarında kararlar alıyor. Grup üyesi ülkeler sırayla, bir yıllığına grubun dönem başkanı oluyor.

Türkiye BRICS'e dahil olarak Asya pazarı başta olmak üzere birçok pazardaki oyun alanını genişletebilir. Özellikle Asya'nın Türklerin ana vatanı olması ve bölgede hala Türkiye ile beraber hareket eden birçok kardeş Türk Devleti bulunması BRICS'e katılım için uygunluk ifade ediyor. ABD ve AB'nin Türkiye'nin toprak bütünlüğüne kastı olan terör gruplarına açık desteğini de göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye'nin karşı bir hamle ile BRICS'e katılması stratejik açıdan mantıklı bir hamle olacaktır.

Bunun yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti son yıllarda Türk Devletleriyle de ilişkilerini geliştirmektedir. Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) veya eski adıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi), Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye'nin üye; Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkmenistan'ın gözlemci statüsünde yer aldığı Türk devletlerinden oluşan bir uluslararası kuruluştur. Genel amacı, Türk dilleri konuşan devletler arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmek olan bir hükûmetlerarası kuruluştur.
Türkiye Cumhuriyeti Türk Devletleri Teşkilatı'nın lideri , NATO ve BRICS'in asli unsuru olmayı başarabilirse Ortadoğu'da Kafkasya'da, Kıbrıs'ta, Balkanlarda ve Afrika'da halkların "Türk beklenendir" düsturunda kendisine olan bağlılık ve sevgisiyle bütün masalarda var olmanın verdiği kuvvet ile Selçuklu ve Osmanlı zirve dönemlerinin benzeri bir kudrete ulaşabilir.

Bu makale Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. İçerik yalnızca yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntılanabilir. İçeriğin tamamının kullanılması için ANADOLUSAM’dan yazılı izin alınması şarttır.