MİLLİ KİMLİK DİNDARLIĞA ENGEL MİDİR? -1
Şu var ki, bugüne kadar ne Türk milletinde bir sapma olmuş ne de İslam’a ondan daha çok hizmeti geçen bir topluma rastlanmıştır. Dolayısıyla böyle bir ilahi vaadi Türk milleti için bir lütuf ve bir onur saymak ve onunla övünmek ırkçılık mıdır, yoksa Türk çocuklarını atalarının yolunda yürüme hususunda bir teşvik midir; biraz düşünmek gerekmez mi?
Ahmet OKUTAN Emekli Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanı
11/13/20256 min read


İnsanların farklı renk ve dillerde yaratılmış olmasını Allah’ın sınırsız gücünün belgelerinden sayan Kur’an-ı Kerim (Rum,22), aynı zamanda kimliklerin de farklı konumlandırıldığına işaretle bu farklılığın hem kendi ait olduğu milletin farkında olmasına hem de başka boylara ya da milletlere mensup kimselerin tanınmasına katkı sunduğunu da hatırlatır (Hucurat,13) ki, bu da insanın dindarlığı yanında, içinde gözünü açtığı boya veya millete aidiyetini gösteren bir kimliğinin olması gerektiğine bir işaret olsa gerektir.
Bilinen bir husustur ki, dindar olsun ya da olmasın yeryüzünde yaşayan herkes ait olduğu milleti gösteren bir kimliğe sahiptir ve kendini bu kimlikle görünür hale getirir. Yani Japon milleti, Alman/Germen milleti, Amerikan milleti, Arap milleti, İran milleti vb. olduğu gibi Türk milleti de vardır ve bu aidiyet diğer milletlere mensup insanların dindarlığına zarar vermediği gibi Türk’üm diyen kimsenin dindarlığına da herhangi bir zarar vermez.
Yolda yürürken iki kişinin fili kavgasına tanık olan Hz. Musa’nın kendi halkından olanın yardımına koşması (Kasas,16), Hz. Peygamberin, kendileriyle aynı toplumdan olmalarını hatırlatarak müşrikleri insaflı olmaya çağırması (Şura,23) gibi ilahi hatırlatmalar da insanın kaçınılmaz olarak ait olduğu toplum üzerinden bir kimlik oluşturma ihtiyacında bulunduğunu gösterir. Buna milli kimlik demek de mümkündür. Ayrıca böyle bir kimlik edinmenin İslam dini açısından herhangi bir sakıncası da yoktur. Unutmamak gerekir ki, tercihe dayanan inançtır, milliyet ise, insanın tercihi değil, kaderidir; çünkü onun başka alternatifi yoktur ve insan da kaderine boyun eğmekten başka bir seçeneğe sahip değildir.
Uzun zamandan beri bir kavram kargaşası içinde olup yanlış değerlendirmelerle insanlarımızı ümitsizliğe ve bunalıma sürüklemeye çalışan birtakım çevrelerin milliyetimizi unutmayı da İslam dininin gereklerinden saydığı bilinen bir husustur. Ne var ki, gittikçe dozu arttırılan bu durum iyice ayyuka çıkmış ve özellikle gençler arasında bunalım aşamasına gelmiştir. Çünkü insanın kutsal saydığı bir olguya hücumu hiçbir benlik hoş karşılayamaz ve bunu yapanlara da iyi niyetli kimseler olarak bakmaz. Bunun için günümüzde kutsallık atfettiğimiz değerlerimize karşı daha duyarlı ve bilinçli olmak önem kazanmış bulunmaktadır. Bu duyarlılığa katkısı olur ümidiyle birkaç hususa temas etmekte yarar olabilir:
“Türk’üm” demeyi günah sayan ve “Türkiye İran’la savaşa girdiğinde İran’ın yanında yer almak gerekir” şeklinde hadis uyduranların iyi niyetli olmadıkları ya da en azında ne dediklerinin farkında bulunmadıkları çok açıktır.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, kendi kimliğini bilmeyen, dolayısıyla tarihinin bilincinde olmayan hiçbir toplum kültür yönünden var olamaz ve böyle olunca da diğer milletlerin uydusu olması, yani asimilasyona uğraması kaçınılmaz olur. Bundan kurtulmanın yolu da bizi biz yapan değerler hususunda zihnimizi hep diri tutmak ve gençlerimizi bu değerler hususunda donanımlı kılmaktır.
Bizi biz yapan değerler de genel olarak, vatan, bayrak, din, dil, tarih, kültür ve örf birliğidir. Bunların vücut bulduğu bir toplum “Millet” adını alır, bunların bulunmadığı bir toplum da “Ahali” olarak kalır.
Hz. Adem’den beri var olan insanlık zaman içinde birçok aşamalardan geçmiş ve nihayet “Millet” aşamasına gelmiştir. İşte bu aşamada her insan bir milletin ferdi olma bilincine ermiştir. İşte bir millete mensup olan kimse aynı zamanda milliyetçi olarak nitelendirilmiştir. Bir gruba ya da partiye mensup kimsenin grupçu veya partici olarak nitelendirilmesi de böyledir. Bu da kişinin ait olduğu yerin açığa vurulması demektir.
Milliyetçilik, bir milletin milli benliğinin bilincine varması ve ülke bütünlüğünü sağlaması ve yükseltmesi ilkesidir. Kısaca, “Milliyetçilik, kişinin ait olduğu milletini sevmesi ve onun yükselmesi için canla başla çalışması demektir” de diyebiliriz.
Türk Dil Kurumuna göre milliyet, “Millete özgü olma durumu, ulusallık, bağlı bulunulan millet, tabiiyet” demektir. Milliyetçi de “Milliyet ilkesini benimseyen, ulusçu” demektir. Yine aynı kuruma göre milliyetçilik, “Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışıdır”
İşte bu milliyetçilik anlayışı insanda heyecan ve atılım meydana getirdiği için ülke için alışmaya, dolayısıyla üretmeye de kaynaklık eder. Milli bir maç seyredilirken duyulan his, tam anlamıyla mili bir duyuştur, oyundaki insanın uğrunda mücadele verdiği milletini temsil ettiği için olağanüstü gayret sarfetmesi de işte bu hislerin fiiliyata geçmesi demektir. Böyle bir duygunun her insanda bulunması son derece normal bir durumdur, anormal olan ise böyle hislere sahip olamamaktır.
Günümüzde milliyetçilik iddiasında bulunmayan tek bir devler dahi yoktur. Zaten devlet olmak milliyetçi olmayı zorunlu kılar. Peki, sormak gerekmez mi, Arap milliyetçiliği Arapların Müslümanlığına zarar vermiyor da Türk milliyetçiliği Türklerin Müslümanlığına nasıl oluyor da zarar veriyor? Şimdi mesela Irak’ta, Hicaz topraklarında yaşayan kimse “Ben Arabım” diyecek ve dindarlığı zarar görmeyecek, ama Müslüman atalarımızın kanlarıyla sulanmamış tek karış yeri bulunmayan ve TBMMM. Tarafından “Cennet vatan” olarak nitelendirilmesi yasallaştırılan bu ülkede yaşayan kimse “Ben Türküm” derse diniyle ters düşecek, öyle mi? Ya da Farsça olan “Huda” kelimesini Allah ismi yerine, “Peygamber” kelimesini “Resul/Elçi” yerine kullanmanın bir sakıncası yok, ama Allah kastedilerek kullanılan ve Türkçe olan “Tanrı” demek yasak, öyle mi?
Şunu bilmek gerekir ki, bir kelime, ona yüklenen anlama göre değer ifade eder ve siz bir kelimeye yüklediğiniz anlam ne ise, o tamamen size ait olur. Yani herhangi birinin bir kelimeye yüklediği anlamı başkasının tespit etme hakkı yoktur. Ayrıca dünyadaki bütün insanlara Allah’ı kendi lisanlarıyla ifade etmelerine bir yasak getirmek de hiç kimsenin hakkı olmasa gerektir.
Hiç şüphe yok ki, bu değerlendirmeler son derece temelsiz değerlendirmelerdir ve böyle değerlendirmelerde bulunanlar ya kötülük peşindedirler ya da son derece bilgisizlik ve gaflet içindedirler. Dolayısıyla onlara karşı uyanık olmak ve gençlerimizi de şerlerinden korumanın tedbirlerini almak zorundayız.
Kendi tarihimizle bizden daha iyi Müslüman oldukları iddiasında bulunulan Arapların tarihiyle bir karşılaştırma yaparsak Türk kimliğimiz ve tarihimizle neden onur duymamız gerektiğini çok daha iyi anlarız.
Irak’ın Kuveyt’i işgali nedeniyle bayrağında kelime-i Tevhid yazılı olduğu için süper Müslüman zannedilen Suudi Arabistan Krallığı, başta ABD olmak üzere bütün Hristiyan Avrupa devletlerini imdada çağırmış ve ordularını kutsal topraklarda ağırlamıştır. Demek ki, Müslümanlığın yanında bir de millilik gerekir. Nitekim millilik duygusu hat safhada olan Türk’ün beş bin yıllık tarihinde böyle bir acziyet hiç olmamıştır. Bunun için Türk milletini bu haliyle takdis eden sadece Türkler değil, insaf ve izan sahibi birçok Müslim ve gayr-i Müslim tarafından takdis edilmiştir.
Mesela Pakistan devletinin kuruluşunda fikir öncülüğünde bulunmuş, düşünür, şair Muhammed İkbal, Trablus’u İtalyanların işgaline karşı koruyan Türkler için şunları söylemiştir:
“Yalnız bir şey getirdim
Kutlanmış tekbirlerle
Bir şişe kan ki,
Eşi yoktur cennette bile.
Bu, senin ümmetinin namus vicdanıdır,
Bu, Trablus şehidi Mehmetçiğin kanıdır”
Yine İkbal’in, “Müslüman devletler eski değerleri tekrar eder dururlar, Türkiye ise, yeni değerler üretmek yolundadır” dediğini de eklemek gerekir.
Hristiyan bir Avrupalı olan Alphonse La Martin de şunları kaydeder: “Türkler bir ırk ve millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Seciyeleri pek yücedir. Bence insanlığa şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak, insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır”.
Sözü fazla uzatmamak için Türklerle ilgili buna benzer birçok takdir ve takdis ifadeleri olduğunu belirtelim ve Türkleri takdir ve takdis edenlerin başında Arap düşünür Cahiz’in geldiğini hatırlatmakla yetinelim.
Ancak milliyetçilikle ırkçılık kavramlarının birbirinden farklı olduğunu ve İslam’ın ırkçılığı yasakladığını, fakat milliyetçiliği yasaklamadığını, tam aksine teşvik ettiğini bilmek de gerekir. Bu hususta rehberliğine başvuracağımız ilk kişilik de şüphesiz Hz. Peygamber olmalıdır.
Ahmet OKUTAN
Emekli Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanı
Anadolusam
Anadolu Stratejik Araştırmalar Merkezi - ANADOLUSAM
İletişİm
BİZİMLE ÇALIŞIN
BAŞVURU FORMU
© 2025. Tüm hakları saklıdır.