İZNİK BİZİM NEYİMİZ? BİZ İZNİK’İN NEYİ OLURUZ? Türk Tarihi ve Kimlik İnşasında İznik’in Yeri: Fetih, Devletleşme ve Medeniyet Perspektifi
İznik'te Türk'ün Hafızası, Kadim İzler, Tarihin Peşinde, Papa ve iZNİK, Osmanlı, Selçuklu
Nur Meryem ÖZBEK
12/11/20259 min read


Son günlerde, İznik hakkında dünyayı da ilgilendiren olaylar oldu. Papa’nın gelişi, İznik’te yapılan ayin dünya basınında yer aldı. Ardına şehirlerimizin, ilçelerimizin, köylerimizin bir hikayesi olduğu gerçeğiyle bir kez daha karşılaşmış olduk. Bu yazı bu kalemden bu sebeple düştü. Mesela; İstanbul ve Ankara gibi iki büyük şehrimizin, göz önünde olmaları nedeniyle de, tarihlerinden, önemli olaylarından bahsetmeyi severiz. 1453 Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi törenlerle her yıl kutlanır. Ankara başkent olması ile gündemdedir ve bürokrasinin kalbidir. Meclis’te ülkemizin kaderi belirlenir. Her gün gözlerimiz Ankara’dan alınan kararlardadır. Bununla birlikte her şehrimizde, ilçemizde tarihin izlerini takip edebileceğimiz somut ve soyut pek çok şey bulabiliriz. Bu yazı, büyük şehirlerimiz kadar göz önünde olmayan, sessiz sakin kendi halinde olan İznik’in bizim için önemini, halkımıza hatırlatma mesajı olacaktır.
Profesör Yümni Sezen hoca, bir coğrafyanın manevi tapusunu almaktan bahsetti geçen gün. Bu kavram beni oldukça etkiledi. Tapusu sende olan bir şeye, manevi olarak da sahip olup olmadığını nasıl anlarsın?O şey hakkında konuşulduğunda akıllarda seninle bağdaşıyorsa, işte manevi tapusuna sahip olmuşsun demektir.
Peki bir şehrin, bir bölgenin maddi ve manevi tapusunu nasıl alırsınız? Mesela, Çin Doğu Türkistan'a Xinjiang / Sincan 新疆维吾尔自治区 (Xīnjiāng Wéiwú'ěr Zìzhìqū) derken, Uygur Türkleri; Türklerin Doğu'daki Yurdu anlamına gelen Şärqiy Türkistan (شەرقىي تۈركىستان) diyorlar. Çünkü Uygurların orada bir tarihleri var, devletleri varken düşman işgali altındalar. Her türlü tapu bizdedir demeye devam ediyorlar. Şimdi bakışlarımızı batıdaki Türklerin yurduna çevirelim.
Bir coğrafyaya sadece tapu senediyle mi sahip olursunuz, yoksa o toprağın binlerce yıllık hafızasına ve ruhuna sinerek mi? İznik, tarihin büyük hesaplaşmalarına, manevi doğum sancılarına ve medeniyetlerin kaderini tayin eden kararlara sahne olmuş kadim bir merkezdir. Bu küçük Türk ilçesinin, sadece surları ayakta kalmış değil, üzerinde uygarlıkların mührünü; Roma’nın, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın izlerini taşımaktadır. Türk cihan hakimiyeti idealinin doğduğu yerdir.
Malazgirt Savaşı’ndan (1071) öncesinde, Çağrı Bey ve Tuğrul Bey döneminden itibaren Anadolu’ya keşif ve akınlar düzenleyen Türkmenler(Oğuzlar), pek çok bölgede mevzilenmiş ve yerel direniş noktaları oluşturmuşlardı. Bu Türkmenler, ileride kurulacak olan beyliklerin ve devletin temelini atmıştır. İznik ise, 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından fethedilmiştir. Nikaia olan adı Türkler tarafından sözlü telaffuz yoluyla Türkçeleştirilmiştir. Artık, onun ismi İZNİK’tir.
İznik, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilk başkenti olmuştur. Bu durum sosyolojik açıdan son derece anlamlıdır. Çünkü başkent seçimi, sadece stratejik değil, aynı zamanda mekânsal meşruiyet üretimi anlamına gelmektedir. İznik’in başkent yapılmasıyla birlikte Türkler, Anadolu’yu geçici bir fetih alanı olarak değil, kalıcı bir yurt olarak resmileştirmiş, siyasal, kültürel ve kurumsal temeller atmıştır.
1097 yılında I. Haçlı Seferi sırasında İznik’in Roma tarafından geri alınması, Türkler açısından yalnızca askeri bir kayıp değil, Anadolu’daki varlık mücadelesinin ne denli kırılgan olduğunu gösteren tarihsel bir travmadır. Ancak bu kayıp, aynı zamanda Türk siyasi aklının yeniden yapılanmasına da zemin hazırlamıştır.
Bu dönemden sonra Selçuklu merkezi Konya’ya taşınmıştır. İznik ise bir süre Roma hakimiyetinde kalmıştır. Fakat bu geçici kopuş, İznik’in Türk tarihindeki sembolik değerini ortadan kaldırmamış, aksine onu kayıp yurt, yeniden fethedilecek vatan kimliğiyle daha güçlü bir hafızaya taşımıştır.
İznik, 1331 yılında Orhan Gazi tarafından yeniden fethedilerek Türklerin eline geçmiştir. II.Murat ve Çandarlılar döneminde şehir tepeden tırnağa imar edilmiş, birçok cami, medrese, han, hamam bu dönemde yapılmıştır. İznik, İstanbul’dan Anadolu’ya uzanan sefer ve kervan yolunun üzerinde önemli bir durak ve konaklama merkezi olmuştur. Keza, birçok ulema ve şairin yetiştiği bir kültür merkezine dönüşmüştür aynı zamanda. Bu nedenle İznik’e Ulema Yuvası (Alimler Diyarı) da denmiştir. Sultan I. Murat’ın annesi Nilüfer Hatun’un anısına 1388 yılında inşa ettirilmiş, Nilüfer Hatun İmareti İznik’te bulunur. Merkezde, Orhan Gazi’nin büyük oğlu “Rumeli Fatihi” şanı olan Şehzade Süleyman adına yaptırılan Süleyman Paşa Medresesi vardır. İznik Orhaniyesi olarak da bilinen İznik Medresesi, Osmanlı’nın ilk üniversitesidir. Davud el-Kayseri’nin atanmasıyla resmi eğitim-öğretimine başlamıştır.
Abdülvahab Bayraklı Dede Türbesi de İznik’tedir. 13.yüzyılda yaşadığı düşünülen, tekfurlara karşı savaşan bir yiğittir. Olağanüstü hikayesiyle halk tarafından sevilip saygı duyulan biridir. İznik’in Yeşil Camisi, Osmanlı mimarisinin en önemli ve abidevi eserlerinden biridir. Kitabesine göre “Murad Bey bin merhum Orhan Bey” zamanında Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın mimar Hacı Musa’ya 1378’de yaptırmaya başladığı eserdir.
14 yılda ve kendisinin 1378’de ölümünden sonra 1392’de oğlu Ali Paşa tarafından tamamlanmıştır. Çinili minaresi, Orta Asya’dan beri Türklerin taşıdığı büyük geleneğin ilk dönem Osmanlı sanatında sürdürülen bir örneğidir. Nilüfer Hatun İmareti’nin karşısında cami ve bitişiğinde türbe bulunur. Bu türbe Mehmet Muhittin’in mezarıdır. Mehmet Muhittin’in babası ünlü Şeyh Kutbiddin-i İzniki’dir. İznik’te bulunan İsmail Bey Hamamı, II. Murad Hamamı, I. Murad Hamamı(Meydan Hamamı) tarihimizin izleridir. Kırgızlar Türbesi, Sarı Saltuk Türbesi, Davud-i Kayseri Türbesi, Çandarlı Halil Hayreddin Paşa Türbesi yine İznik’tedir. Mahmut Çelebi Cami, Orhan Gazi İmaret Cami, Hacı Özbek Cami, İbrahim Paşa Türbesi, Huysuzlar Türbesi, Ahı Veyn Sultan Türbesi, Yakub Çelebi Cami Türbesi yine İznik’teki tarihimizin izleridir.
Piskoposluğun merkezi olan Ayasofya Kilisesi yapı olarak yeniden yükseltilmiş, nefleri ayıran destekler değiştirilmiş, minare ve mihrap eklenerek camiye dönüştürülmüştür. Şehrin Müslüman kimliğinin simgesi olmuştur. Günümüzde bir kısmı camii olarak kullanılmaya devam edilmektedir. 16.yüzyılda İznik çiniciliği, Osmanlı estetik anlayışı ve sanata bakışının zirvesini göstermektedir. Türk kimliğinin yalnızca askeri ve siyasi değil; duyusal, estetik ve kültürel derinliğe sahip olduğunu gösteren güçlü sembollerden biri olmuştur. Tüm dünyaya tanıttığımız İznik Çiniciliği bizim bir markamızdır. Türkleri, Türkiye'yi temsil etmektedir.
İznik’in Türk Toplumsal Hafızasındaki Yeri
İznik, Türk toplumsal hafızasında üç temel işlevle yer alır:
1. Kurucu mekân (Selçuklu ve Osmanlı),
2. Direnç ve yeniden doğuş alanı (Haçlılar sonrası),
3. Medeniyet vitrini (eğitim, sanat, mimarî).
İznik bizim neyimizdir? Biz İznik’in neyi oluruz? Bu iki soru, kentin kimliği ile insanın aidiyet duygusu arasındaki karşılıklı bağı sorgular. Ve biz bugün kurduğumuz bağları hatırlama sorumluluğunu taşıyoruz. Ancak bu şekilde bu bağ canlı kalabilir ve gelecek kuşaklara miras bırakılabilir.
Sosyoloji açısından kentler, yalnızca fiziksel mekânlar değil; aynı zamanda anlam, kimlik ve aidiyet üreten toplumsal yapılardır. Bir bireyin bir kentle kurduğu ilişki, çoğu zaman o kentin tarihine, kültürüne ve kolektif hafızasına ne kadar dâhil olduğuyla belirlenir. İznik de bu bağlamda, sakinleri için yalnızca yaşanılan bir yer değil; geçmişle kurulan sürekli bir temas alanıdır.
İznik, bizim için her şeyden önce bir kültürel emanettir. İznik surları, gölü, çinisi, bazilikası, camileri ve sokakları; yalnızca estetik unsurlar değil, geçmişten bugüne aktarılan toplumsal hafızanın maddi karşılıklarıdır. Bu bağlamda İznik:
· Bir medeniyetler kavşağıdır,
· Bir inançlar ve fikirler şehridir,
· Bir zanaat ve estetik merkezidir,
· Ve en önemlisi, bir hafıza mekânıdır.
Biz İznik’in Neyi Oluruz?
Bu soru, sorumluluk boyutunu içinde barındırır. Eğer İznik bizim mirasımız ise, biz de onun emanetçileriyiz. İznik, ancak onu sahiplenen, koruyan ve anlamlandıran insanlarla varlığını sürdürebilir. Bizler İznik’in:
1. Koruyucularıyız
Tarihî doku yalnızca devlet politikalarıyla korunamaz; asıl koruyucu, o yerde yaşayan bireyin bilinç düzeyidir. İznik’e zarar veren her davranış, aslında ortak kültürel kimliğe yönelmiş bir tehdittir. O halde, kültürel miraslarımıza sahip çıkmak hepimizin görevidir.
2. Taşıyıcılarıyız
Gelenekler, zanaatlar, sözlü anlatılar ve yaşam pratikleri nesilden nesile insanlar aracılığıyla aktarılır. İznik çinisi yalnızca bir ürün değil; aynı zamanda estetik anlayışın, sabrın ve tarih bilincinin taşıyıcısıdır. Bu taşıyıcılık rolü, bugünün insanına önemli bir kültürel sorumluluk yükler. Biz bu mirası taşımadığımız zaman, bu birikim kaybolmaya mahkumdur.
3. Yeniden Üretenleriyiz/Değer Katanları
Şehirler veya ülke sadece korunmaz, aynı zamanda sürekli yeniden üretilir. İznik’i bugünün dünyasında anlamlı kılan, onun tarihsel kimliğini çağdaş yaşamla buluşturabilme becerisidir. Turizmden kültür-sanat faaliyetlerine, eğitimden yerel üretime kadar her alanda İznik, yaşayan bir organizma gibi yeniden inşa edilmektedir.
İznik'in Kimliği ve Toplumsal Bilinç
İznik’in kimliği, sadece geçmişinden değil, bugünkü toplumsal bilinç düzeyinden de beslenir. Eğer biz, yaşadığımız mekânla güçlü bir bağ kuramazsak; tarih turistik bir dekor, kültür ise yüzeysel bir vitrin hâline gelir. Oysa gerçek milli bilinç, sahip olunan mirasın farkında olmakla başlar.
Bu bilinç aynı zamanda şunu da gerektirir: İznik’e bakarken yalnızca “ne alıyoruz?” sorusunu değil, “ne veriyoruz?” sorusunu da sormak gerekmektedir. Şehirler veya coğrafya, yalnızca ekonomik kazanç aracı değil; toplumsal sorumluluk alanıdır. Onu sahiplenirken, biz ne kattık, ne değer ürettik diye düşünmeliyiz. Yoksa ata yadigarları ile egomuzu besler ve tembelce yaşamaya devam ederiz. Yani İznik'in canlı bir ruhla ayakta kalması, bizim ona değer katmamızla da ilgidir. Dün Çinicilik ile onu güzelleştirdik, medreseler kurarak ilim yuvası haline getirdik, öğretmenler yetiştirdik. Bugün orada yaşayan insanlar olarak ne yapıyoruz?
Sonuç: Karşılıklı Bir Bağ
“İznik bizim neyimiz, biz İznik’in neyi oluruz?” sorusu, tek yönlü bir aidiyet ilişkisini değil, karşılıklı bir varoluş bağını tarif eder. Biz İznik’ten kimlik, tarih ve anlam alırken; İznik de bizden bilinç, koruma, değer ve sahiplenme bekler. Bu karşılıklılık bozulduğunda İznik yalnızlaşır, insan köksüzleşir.
İznik’i yalnızca geçmişin ihtişamı olarak değil, bugünün sorumluluğu ve yarının umudu olarak okuyabildiğimiz ölçüde, hem ona hem de kendimize karşı görevimizi yerine getirmiş olacağız.
*Aşağıda görseller mevcuttur.


















ANADOLUSAM
Anadolu Stratejik Araştırmalar Merkezi
İletişİm
BİZİMLE ÇALIŞIN
BAŞVURU FORMU
© 2025. Tüm hakları saklıdır.